İlham, Geri Dönüş ve Rekor: Petra, Roger , Novak ve Andy...
Sevgili tenis severler merhabalar,
Bu hafta kadın tenisçilerden aldığım ilhamla başladım; Petra, Roger, Andy ve Novak 'a uzanan başlıklarda tenis dünyasında gezindim. Keyifle okumanızı diliyorum.
"Orijinal 9" / Houston Public Library- HRMC |
Bu hafta birkaç konudan
bahsedeceğim ama önce bir kadın tenis yazarı/bloggerı/youtuberı olarak kendimin
ve kadın tenis severlerin 8 Mart Dünya Kadınlar gününü kutluyorum.
Kadınlar hayatın her alanında
olduğu gibi teniste de kendilerine yer edinmek ve erkeklerle eşit haklar elde
etmek için uzun bir mücadelede vermek zorunda kaldılar. Bu mücadele sporda
olduğu gibi hayatın her alanında devam ediyor. Tenisteki en büyük ilham
hikayelerinden biri olan, branşları ne
olursa olsun kadın sporcuları güçlendiren , onlara ilham veren ve kadın
tenisçilere de önemli bir platform sağlayan bir oluşumdan kısaca bahsetmek
istiyorum. Teniste cinsiyet eşitliği konusundaki en önemli hareket “Orijinal 9”
diye bilinen ve liderliğini Billie Jean King ‘in yaptığı dokuz kadın tenisçinin,
1970 yılında kariyerlerini riske atarak USTA (Amerikan Tenis Birliği) ile olan
kontratlarını feshetmeleriyle başlıyor. Bu büyük adım profesyonel kadın
tenisinin başlamasına ve sonrasında 1973’te Wta’in (Kadınlar Tenis Birliği) kurularak
kadın tenisçilerin erkek meslektaşlarıyla aynı haklara sahip olmasına olanak
tanıdı.
Althea Gibson’ı 13 yaşındayken izleyen
ve hayran kalan Billie Jean King, ondan aldığı ilhamla yolunu çizdi. Sonraki
jenerasyondan gelen Chris Evert “herkes BJK’e teşekkür etmeli çünkü O, yüzlerce
kadın atlete para kazanmanın yollarını açtı” dedi. Ardından gelen Venus ve
Serena Williams kardeşler, Billie Jean King’in yıllarca kadın sporcuların
erkeklerle eşit haklara sahip olması için verdiği mücadeleye katılarak, dört
Grand Slam’in tamamında kadın- erkek oyuncular için ödül paralarının 2007 yılı
itibariyle eşitlenmesine büyük katkı sağladılar. Serena Williams, Amerika
Açık’ın Orijinal 9’u onurlandırmak için hazırladığı klipte şöyle der:
“Teşekkürler Orijinal 9. Sizlerin cesareti olmasaydı, bugün sahip olduğumuz
fırsatlara kavuşamazdık.”
Her dönemdeki kadın oyuncular
kendilerinden sonra gelenlere ilham oldu. Kadın sporcuların her hak arayışı ve
kazanımı bir sonraki jenerasyonun yolunu açtı. Yeni nesil kadın tenisinde
ırksal eşitsizlik konusunda Naomi Osaka inisiyatif aldı ve öne çıktı. Onun
ilhamı da Serena Williams’tı. Osaka, “dürüst olmak gerekirse, ben tenisi sadece
Serena için izlerdim. Benim için tenis böyle 1 numara oldu” diye anlatır ona
duyduğu hayranlığı. Kadın tenisçiler birbirlerine sadece oyun açısından değil,
seslerini duyurma ve toplumsal eşitsizlikleri değiştirmek için eyleme geçme
anlamında da ilham oluyor ve yol gösteriyorlar.
Petra Kvitova’nın Altın Şahini
Fotoğrafta bizlere nemli
gözleriyle gülümseyen bu güzel kadın raket 31 yaşındaki Petra Kvitova. Dünya 10
numarası Kvitova, aktif tenis oynayan kadın oyuncular içinde Serena Williams,
Venus Williams ve Kim Clisjters’dan sonra kazandığı 28 tekler kupasıyla
dördüncü sırada yer alıyor. 2011’de 21 yaşındayken Wimbledon’ı kazanmasıyla
elit atletler kulübüne giren ve her genç oyuncu gibi sonrasındaki kazanma/
beklenti baskılarıyla cebelleşen Petra, gününde olduğunda rakibine asla şans
tanımayan 1.82’lik boyu, solak servisleri, sert forehandleri, vuruş çeşitliliği,
riskli ve agresif kabul edilen oyunuyla Çek ekolünden yetişmiş çok önemli bir
oyuncu.
24 yaşında Wimbledon finalinde Eugiene
Bouchard’ı yenip (hem de 55 dakikada – tarihteki en kısa Wimbledon
finallerinden biri) 2. kez bu en prestijli Grand Slam’i kazanmasıyla kendi
tabiriyle “bunun bir şans ve bir kerelik bir başarı” olmadığını herkese göstermişti.
Daha önceki bültenlerde
vurguladığım gibi kadınlar tenisinde rekabet çok yüksek, oyuncular arasındaki
farklar çok az ve her yeni turnuvada başka bir şampiyon çıkması artık büyük bir
sürpriz değil. Petra Kvitova şu an sıralamada 10 numarada ve Doha’da geçen
hafta kazandığı bu Wta500 kupası onun bu turnuvadaki ikinci şampiyonluğu. 2018
yılında finalde Garbine Muguruza’yı yenip bu turnuvadaki ilk kupasını almıştı,
üç sene sonra yine Doha’da, finalde yine Garbine karşısındaydı ve sonuç
değişmedi. Petra Kvitova tabiri caizse ışıl ışıl bir performansla (öyle
dominant oynadı ki, rakip nefes alamadı dersem abartmış olmam) 6-2, 6-1 ile 28.
Kupasını kazandı ve 2019 Stuttgart’dan bu yana beklediği zafere ulaştı.
Bütün büyük sporculara baktığımda
hepsinde çok önemli ve ortak bir noktayı görüyorum. Tenise duydukları büyük sevgi,
kendilerine inanmaları ve pes etmemeleri. Elit oyuncuların hepsi topa vurmayı
iyi biliyor, aralarındaki teknik farklar çok az, kritik anlarda büyük vuruşları
kendine en çok inanan ve güvenen oyuncu yapabiliyor. Büyük hayaller kurmaya
cesaret eden ve bu yolda yürümekten korkmayan oyuncular kendilerine daha çok
şans yaratıyorlar. Bunu hem oyuncuların demeçlerinden anlıyorum hem de
yıllardır deneyimlediğim bir gözlemim olarak paylaşabilirim.
Petra Kvitova neden bu kadar özel
derseniz cevabı için biraz geriye gitmeliyiz. Petra, 2016 Aralık’ta evine
tesisatçı gibi gelen bir kişinin bıçaklı saldırısına uğradı. Saldırgana
karşılık verdi, raket tuttuğu sol elinden ve parmaklarından çok ciddi şekilde
yaralandı. Dört saat süren ameliyat sonrası doktoru bir daha profesyonel olarak
tenis oynama şansı için %10 diye açıklamıştı. Olayın yarattığı travma bir yana,
Petra’nın elinden aldığı yara çok ciddiydi, raketi kavraması bile şüpheliydi.
Parmaları kesikti. Bu durum başka bir oyuncunun başına gelse oyuncu fiziksel
açıdan toparlansa belki mental açıdan toparlanamayıp kariyerine erken ve üzücü
bir şekilde son verebilirdi. Ama Petra bu olaydan tam 5 ay sonra Fransa Açık’a
katıldı ve 2.turu gördü. İnanılmaz ama gerçek. Mucizeler mümkün, bunu bize
Petra gösterdi.
Kendi anlatımıyla bu saldırıdan
sonra insanlara, özellikle erkeklere güvenmesi çok zamanını aldı, ilk aylarda
ailesinin evinde kaldı, korku atakları yaşadı, parmak uçlarında his kaybı devam
etti ama Petra hayalini, tenis oynama aşkını ve isteğini hiç bırakmadı.
Görsel Kaynağı: Wta / Jimmy48 |
İkinci kariyerim dediği 2017’den
bu yana 11 final oynadı ve bunların 8’ini kazandı. 2019 yılında Avustralya
Açık’ta finale çıktı! Naomi Osaka ile 3 setlik harika bir maç yaptı ve
kaybetti. Seremoni konuşmasında kendi deyimiyle ve son derece de haklı olarak söylediği
gibi “hayattaki en büyük mücadelesini” zaten çoktan kazanmıştı.
Petra hayata ve tenise bakışının
değiştiğini söylüyor. Son olarak Doha’da Garbine Muguruza galibiyetinden sonra
kazandığı kupayla ilgili nasıl hissettiği sorulduğunda “saha içinde ve dışında
daha iyi olmak, daha fit olmak, sakatlanmamak, daha iyi oynamak, daha iyi
servis atmak için gerçekten çok çalışıyorum. Bu bazen işe yarıyor bazen
yaramıyor. Umarım yılın belli bir noktasında yine bu çalışmalarımın karşılığını
alırım” diye cevap verdi. Petra hayatındaki öncelikleri ve beklentilerini
kafasında netleştirmiş olgun bir oyuncu. Final karnesi 28-10
(galibiyet-yenilgi), sevdiği bir işi yapıyor ve zaferinin tadını çıkarıyor.
Grand Slam sahnesinde bir zafer yine hedefleri arasında ama bu hedef artık onu
mental olarak baskılamıyor.
Bir oyuncu için sürekli yüksek
düzeyde performans gösterme baskısı, önceki başarılarıyla kıyaslanmak,
sponsorların, ailenin, taraftarların, takımının vb. beklentilerini yönetmek başlı
başına büyük bir mesele. Bana kalırsa pek çok tenisçinin ve özellikle genç
oyuncuların çok önemli zaferlerden sonra kendilerine uzunca bir süre
gelememelerinin en önemli sebeplerinden biri de bu. Doha’da finalde Kvitova’nın rakibi Garbine
Muguruza tabiri caizse uzun bir süredir “kaybolmuştu”. Oyununu bulamıyordu, ritim
bulamıyordu, öz güveni yerlerdeydi, sıkı çalışıyor ama sonuç alamıyordu. İlk
turlarda eleniyordu. Koçu Sam Sumyk ile yollarını ayırdı, kendisine zaman
verdi, dağlara tırmanış yaptı, içindeki tenis tutkusunu yeniden alevlendirmeye
çalıştı. Eski şampiyonlardan Conchita Martinez ile çalışmaya başladı ve yavaş
yavaş taşlar yerine oturmaya başladı. Hep söylenen “sürece güvenmek, sıkı
çalışmak ve akışta olmak” Muguruza için işe yaramaya başladı. 2020 Avustralya
Açık’ta finaldeydi, bu yıl aynı turnuvada R16’da önünü şampiyon olan Naomi
Osaka kesti, geçen hafta Doha’da final gördü. Bu seviyede ve kapasitedeki bir
oyuncunun kendine güven duyması, kritik anlarda doğru vuruş seçimlerini
yapabilmesi, kortta doğru pozisyon alması, rakibinin oyununu iyi okuyup ona
göre oyununda değişiklikler yapabilmesi onu zirveye taşıyan ve maç kazandıran çok
önemli beceriler. Garbine doğru yolda ilerliyor, 2019 yılından beri bir turnuva
kazanamadı. Ancak sinyaller olumlu, ilerleyen bültenlerde kendisinden ve yeni
kupasından bahsedeceğimi düşünüyorum.
Geri Dönüş
Ekselansları Roger Federer
Spor ve tenis tarihi müthiş geri
dönüşlerle dolu. Bu yıl Ağustos ayında 40 yaşına girecek olan Roger Federer
kariyeri boyunca önemli geri dönüşler yapmış, tenisin gelmiş geçmiş en önemli
ve en büyük oyuncularından biri. Kimilerine ve bana göre de: Bir efsane, bir
ilham kaynağı, bir sanatçı.
Görsel Kaynağı: Roger Federer Instagram |
Roger Federer sağ dizinden geçirdiği
iki ameliyat sonrasında yaklaşık 14 ay sonra ilk defa Doha’da korta çıkacak.
Roger “Kendimle ilgili çok az beklentim var, umarım kendimi şaşırtırım. En
büyük hedefim Wimbledon’a kadar yüzde yüz hazır olmak, daha güçlü, daha fit ve
daha hızlı olmak. Şu an gün gün
ilerliyorum ve tura geri döndüğüm için mutluyum. Ancak nasıl ilerleyeceğimi
bana dizim söyleyecek” diye konuştu. Konu Roger Federer olunca beklenti de
heyecan da çok büyük oluyor. Tenis camiasının, oyuncuların, koçların herhalde
çok kolay uzlaştığı bir konu Federer’in gelmiş geçmiş en büyük oyunculardan
biri olduğu. Dominic Thiem kendisine Roger’ın geri dönüşü sorulduğunda “Onu
izlemeyi çok seviyorum. Oyunu çok güzel, oyunu oynayış şekli gerçekten güzel.
Onun hala büyük bir hayranıyım” dedi. Bu
sadece tek bir görüş değil, benzer şekilde Tim Henman da “Roger Federer bana
göre tenisin gördüğü en büyüleyici oyuncu “diye bahseder ondan. Ya da John
McEnroe’nun dediği gibi: “Gerçek bir dâhiyi izliyorsunuz. O şimdiye kadar
yaşamış en büyük oyuncu.”
Roger Federer sıklıkla kortta bir
balete benzetiliyor. Tüm zamanların en iyi tenis maçı olarak kabul edilen 2008
Wimbledon finalinde “beni daha iyi bir oyuncu yaptı dediği Rafael Nadal ile 5
setlik bir maç yapan ve sonunda kaybeden Federer için “Balet boksöre karşı” başlığı
kullanılmıştı. Federer, estetik ve zevkle izlenen bir oyun, çok hafif ayaklar, harika
bir tek el backhand, nokta atışı ve okunamayan servisler, file oyunu ile çok
zor vuruşları çok basitmiş gibi gösteren bir sihirbaz. Aynı zamanda da çok iyi
bir stratejist.
Roger Federer’i bir yazıyla
anlatmak gerçekten çok zor, inanılmaz bir kariyeri var, oyununun müthiş
özellikleri var. Geçen sene onun 39. doğum günü için toplamda 3 saatlik iki
video kaydı yaptım. Bunu yaparken de Federer’in hayatını şekillendiren, onu
gençlik yıllarından itibaren ele alan, oyununun neden çok özel olduğunu
sayılarla ve teknik detaylarla anlatan Mark Hodgkinson’un yazdığı biyografisi
Fedegraphica’yı kullandım. İzlemek isterseniz bölümler burada: Roger
Federer Özel Bölüm
Roger Federer’in beni tüm bu
yıllar boyunca etkileyen en önemli özelliklerinden biri de pozitif düşünme
şekli ve içsel motivasyonu. Aslında gençliğinde oldukça asi ve olumsuz bir
yapısı varken onun hayatında çok önemli bir yere sahip olan ilk koçu ve arkadaşını
trajik bir kazada kaybetmesiyle hayatını, kendisini ve seçimlerini sorgulayan
Federer, değişmeye karar verir. Onu canlı tutan ve hep daha fazlasını yapmak
için çalıştıran en büyük etken ise tenisi gerçekten çok sevmesi. İçindeki tenis
sevgisi ve tutkusu ona hayatında bu sporda ulaşılabilecek her başarıyı
getirmişken, 40 yaşında ve 4 çocukla turda seyahat etmesini sağlıyor. Roger,
seyahat etmeyi de çok seviyor, rahat ve eğlenceli bir kişiliği var. Eşi
Mirka’nın müthiş bir kadın olması, kendisinin de eski bir oyuncu olması
dolayısıyla eşiyle empati kurması, onu desteklemesi ve başarı için uygun ortamı
yaratması Federer’in uzun vadeli başarısının sırlarından biri.
Federer ilk maçına Çarşamba günü çıkacak ve rakibi İngiliz Dan Evans olacak. Benim kendisinden tek beklentim dizinin durumunu görmek ve Wimbledon’a gidene kadar hazır olmasını umut etmek. Roger Federer de olsanız 14 ay boyunca maç yapmamış olmak büyük bir mesele. Oyunuyla ilgili olarak “Tenis oynamak benim için bisiklete binmek gibi. Uzun süre maç yapmadıktan sonra çok iyi oynadığım zamanlarım da oldu. Asıl endişem dizimin nasıl cevap vereceği” diyen Roger Federer’i ben de milyonlarca tenis sever gibi çok özledim ve heyecanla kendisini izlemeyi bekliyorum.
Motivasyon katili: Bitmeyen
Eleştiri ve Baskı
Tenis medyasında oyuncuların
performansları hakkında yapılan yorumların dozunun ayarlanması ve onlara
yöneltilen soruların artık değişmesi gerektiğini düşünüyorum. Tenisin doğasında
kazanmaktan çok kaybetmek var. Her hafta bir turnuva var, bir oyuncunun tüm
maçları kazanmak gibi bir durumu yok. Bir noktada ya beden iflas ediyor ya
zihin.
Durum böyleyken bir de
şampiyonluklar yaşamış, en üst düzeyde rekabet etmiş, belki dünya 1 numarası
olmuş ancak sonrasında ya ağır sakatlıklar yaşamış ya da yaşıyla beraber turnuvalarda
istediği sonuçları alamayan ancak tenis oynamaya devam eden oyunculara yönelik
bitmeyen negatif yorumları, basın toplantılarında sürekli oyunculara ne zaman
tenisi bırakacaklarına dair sorulan soruları duygusal bir şiddet olarak
değerlendiriyorum. Bir noktayı netleştireyim. Oyuncuların performanslarının
eleştirilmesine ya da onlardan galibiyet beklenilmesine karşı değilim. Buna
itiraz etmek mümkün değil. Karşı olduğum şey, oyuncuları “şimdiki” şartlarıyla
değerlendirmeden sürekli eski hallerini baz alıp acımasızca eleştirmek, çalışmalarının
ve çabalarının küçümsenmesi ve başarının sadece kazanmaya indirgenmesi. Halbuki
tenis kariyeri bir yolculuktur, inişiyle çıkışıyla, zaferiyle yenilgisiyle.
Aksi haldeki bakış açısıyla zaten ilk üç dışında hiçbir oyuncunun tenise devam
etmiyor olması gerekir. Yani bütün kupaları kazanmadıktan sonra tenis oynamanın
ne anlamı var (!)
Görsel Kaynağı: Associated Press |
Hemen örnekliyorum. 33 yaşındaki Andy
Murray şu an sıralamada 116.sırada. 3 Grand Slam kupası, eski dünya 1 numarası,
iki Olimpiyat altını ve 46 kupasıyla tenisin gördüğü en yetenekli, en kaliteli
oyunculardan birisi ve harika bir kariyere sahip. Ne yazık ki Andy Murray
kalçasından çok ağır bir sakatlık geçirdi ve 2018’de kalçasının bir tarafına
metal bir parça takıldı. Sıralamada 800’lere kadar geriledi. Bu metal kalçayla
ağrıları devam etti ve 2019’da bir ameliyat daha oldu. Tenis oynamak bir yana
dursun ağrısız bir şekilde oturup kalkamıyordu bile. Tüm bu süreçleri aşarak
tenis oynamaya dönmesi bir mucizeydi aslına bakarsanız. Bir inanılmazı daha
başardı ve 2019’da Antwerp’de turnuva kazandı. Murray, sıralamada yükselebilmek,
maç eksiğini kapamak ve öz güvenini kazanmak için Challengerlarda ve wild card
alabildiği Atp turnuvalarında oynamaya devam ediyor.
Tenisi çok seven ve bunun için
her fedakarlığı yapmış, metal bir kalçayla tenis oynamaya devam eden, yeni
şartlara göre oyununu adapte etmeye çalışan, çok yetenekli ve çalışkan bir
oyuncu olan Andy Murray’in bana göre desteklenmesi gerekirken bunun tam tersi
şekilde Murray her maç kaybedişinde sürekli cesareti kırılarak, hakkında
sürekli olumsuz yazı yazılarak, en sağlıklı ve zirve zamanındaki haliyle
kıyaslanarak bir bombardımana tutuluyor.
En son, dünya 8 numarası, 2020’yi
en verimli geçirmiş oyunculardan biri olan 23 yaşındaki Andrey Rublev
karşısında Rotterdam’da kaybetmesi üzerine – Rublev bu turnuvayı kazandı- yine aynı
şekilde yazılar ve yorumlar yapıldı. Andy Murray de şöyle cevap verdi: “Her maç
kaybedişimde bana artık emekli olmam gerektiği, oynamayı bırakmam gerektiği,
artık işimin bittiği, verecek hiçbir şeyimin kalmadığı ve bu durumun çok acıklı
olduğu söyleniyor. Fakat neden? Neden bırakmalıyım ki? Ben tek sağlam kalçayla
bile dünyanın en iyi oyuncularıyla oynayabiliyorum ki bu bile oldukça
şaşırtıcı. Yeteneklerim değişmedi, beraber antrenman yaptığım oyunculara
sorabilirsiniz.”
Andy Murray aslında cevabı
vermiş. Sürekli negatif, eleştirel, gerçeklikten uzak, oyuncuları hep zirvede kalmaya
zorlayan, sporcuları mental açıdan zorlayan bu tarz eleştirel yaklaşımların
özellikle yabancı medyada sıklıkla yer aldığını görüyorum. Medyanın kullandığı
dilin izleyicilerin bakış açısını büyük oranda şekillendirdiğini düşünürsek, oyuncuların
desteklenmesi ve cesaretlendirilmesi adına olumlu bir eleştirel dilin tenis
yazarları/yorumcuları arasında benimsenmesini değerli buluyorum.
Andy Murray şu anki haliyle de
benim gözümde bir şampiyon. Çünkü şampiyonluk sadece kupa kazanmakla ilgili bir
mesele değil. Şampiyonluk karakterle ilgili, ruhla, mücadeleyle, inançla ilgili.
Azimle ve çalışmakla ilgili. Bunların hepsi Andy Murray’de var. Üstelik Murray turun
en feminist oyuncularından biridir. Zirvede oynarken kadın bir koçla, Amelie
Mauresmo ile çalışmış, basın toplantılarında özellikle Serena Williams’ın başarılarını
görmezden gelerek yapılan yorumları/soruları en soğukkanlı/sakin haliyle
düzelttirmiş, örnek alınacak, en sevdiğim oyunculardan biridir.
Üstelik bu negatif yaklaşım
sadece Murray ile de sınırlı değil. Aynısı Stan Wawrinka’ya, Venus Williams’a
yapılıyor, eğer “bir Grand Slam daha kazanamayacaklarsa” Serena Williams ve Roger
Federer için de geçerli bu durum. Sporun amacı bu değil, kitleleri harekete
geçiren, ilham veren, gözlerimizi dolduran yanı bu değil. Aslında tam tersi.
Kendimizin hep en iyisi olmaya çalışmak, kendimize inanmak ve hep daha iyisini
ve daha güzelini yapmaya çabalamak. İnanç, tutku ve cesaret.
Roger Federer, Doha’ya geldi ve
kendisine milyonuncu kez emekli olup olmayacağı soruldu. Roger, “İçimde hala
bitmemiş bir şeyler var. Şu an için emeklilik düşünmüyorum. Ama dizime bağlı
olarak ileride tekrar değerlendirebilirim” dedi.
Nadal, Federer ya da Serena
Williams olsun bütün büyük şampiyonlar hep kendileriyle yarıştılar. Tenis
sevgileriyle, çalışkanlıklarıyla, yetenekleriyle, dışarıya kulaklarını tıkayıp
kendi iç seslerini ve sezgilerini dinlediler. İyi ki de öyle yaptılar ve
yapmaya devam ediyorlar. Sporculardan öğrenecek çok şey var!
Novak Djokovic’in İnanılmaz
Rekoru
Novak Djokovic bu hafta
itibarıyla Roger Federer’in geçilmezi çok çok zor olan Atp’de en çok 1 numarada
kalma rekorunu 311 haftayla geçti. Nole çocukluk hayallerinden biri olan bu
hedefi sosyal medya hesabında “Bugün büyük gün” diye duyurdu ve “hayallerinizi
kovalayın” demeyi ihmal etmedi.
Nole’nin en takdir ettiğim
yanlarından biri de hayalleri ve hedefleriyle ilgili çok açık oluşu. Dünya 1 numarası olmak, Roger Federer’in 310
haftalık inanılmaz rekorunu kırmak, Rafa ve Roger’in 20 Grand Slam sayısını geçmek,
Olimpiyat altını kazanmak gibi hayalleri var. Hedeflerini açıklamaktan da
bunlara ulaştığında mutluluğunu göstermekten de çekinmiyor. Ülkesi Sırbistan’da
bu yeni rekoru büyük bir coşkuyla kutlandı. Nole savaş zamanı büyüyen bir çocuk
ve zorlukların onu hep geliştirdiğini söylüyor. Bir demecinde daha 7-8 yaşlarındayken
dünya 1 numarası olmak istediğini ve Grand Slam kazanma hayalleri kurduğunu ama
ailesine “ülkenin köklü bir tenis geleneği olmadığı, savaş ortamı, tenisin
maddi tarafı gibi konular yüzünden büyük hayallere kapılmamaları” gerektiğinin
söylendiğini anlatmıştı. Ne mutlu ki Nole kendisine inanmaktan, hayal etmekten
ve çalışmaktan vazgeçmemiş.
Tenis Kazanı bölümünde ifade
ettiğim gibi aslında bu kazanma baskısı tüm tenisçiler için geçerli. Novak
Djokovic de uzun süren dirsek sakatlığı süresi ve ameliyat sonrası iyileşme
sürecinde turnuvalarda gösterdiği performans ve ilk turlarda elenmesi nedeniyle
aynı yaklaşımla eleştirilmiş, Djokovic’in bir daha asla eski seviyesinde
oynayamayacağından bahsedilip artık işinin bittiğini ima eden yazılar/ yorumlar
yazılmıştı. O dönem (2018’de) bir video çekmiştim ve Novak Djokovic eskisinden de
iyi olur, yeter ki sakatlığı atlatsın demiştim. İzlemek isterseniz video burada.
Görsel Kaynağı: Corinne Dubreuil / FFT
Novak Djokovic bu yıl sonunu da 1
numarada bitirirse şimdiye kadar Pete Sampras ile paylaştığı “6 yıllık sezonu 1
numarada kapatma” rekorunu geçerek 7 yılla zirvede tek olacak. Nole’nin tenise
ve hayata bakış açısını gösteren ve vizyonunu açıklayan cümlelerle dördüncü
bültenimi noktalıyorum.
“Ben limitlere inanmıyorum.
Bunlar zihnimizin, egomuzun illüzyonları. Hayallerinize inanın, hayaliniz varsa
sakın pes etmeyin. İnanç, umuttan daha önemli bir kelime benim için. Bir
kişinin hayallerine ulaşması için onlara gerçekten inanması gerekli. Hayat
sonsuza kadar devam eden bir yolculuktur. Açık bir zihin ve kalple herkesten
bir şeyler öğrenebilirsiniz.” Novak Djokovic.
Yorumlar
Yorum Gönder