Mutlu Yıllar Novak Djokovic!
Djokovic, koronavirüs salgını nedeniyle
sosyal medya hesabında her hafta düzenli olarak programlar yapıyor. “The
Self-Mastery Project” adını verdiği yayınlarda Nole; kişisel gelişim, beslenme,
hızlı öğrenme metotları, zihni sakinleştirme gibi konularda uzman konuklarıyla sohbet
ediyor ve günlük hayatındaki alışkanlıklarını, hayata bakış açısını takipçileriyle
paylaşıyor. Hem bu keyifli sohbetler hem
de verdiği röportajlar Djokovic’i daha iyi anlamamıza fırsat sunuyor.
Bugün 33. yaşını kutlayan
Djokovic’i şampiyon yapan etkenleri; yeteneği, koçları, her daim geliştirmeye
çalıştığı oyunu ve teknik becerileri açısından değil, çocukluğundan başlayarak onu
kariyerinin en önemli anlarına taşıyan zihin yapısı, alışkanlıkları, çalışkanlığı,
kişisel gelişim yolculuğu ve geçirdiği dönüşüm açısından aktarmakta fayda var.
Görsel Kaynağı: Amerika Açık Instagram Sayfası |
Tenis; fiziksel, teknik ve mental açıdan sporcunun kendisini tüm benliğiyle ortaya koyması gereken, üstelik maçın her anında aynı yoğunluğu korumak zorunda olduğu bir spor. Sporcunun maç içerisinde bir sonraki hamlesini düşünmesi, buna göre kortta doğru şekilde pozisyon alması, doğru vuruş seçimleri yapması ve problemleri çözmesi gerekiyor. Hem de tek başına!
Tenisin en büyüleyici taraflarından
biri oyuncunun duygu değişimlerine an be an tanıklık edebilmek olsa gerek. Öyle
ki korttaki oyuncunun kendine güvenini ya da korkusunu, cesaretini ya da
şüphesini, bir anda oyunda kaybolmasını ya da kendini zor durumdayken bile
motive edişini yani hayatta aslında ne yaşıyorsak birebir mikro ölçüdeki
versiyonunu bir tenis maçında canlı canlı izleyebilmek keyif verici.
“Maçın en kritik anlarında
içinizde olan ve halledemediğiniz şüpheniz, korkunuz ya da travmanız o duygu her
ne ise su üstüne çıkar ve bir anda bir sürü şey sizi tetiklemeye başlayabilir.”
diyor Nole. Bu anlarla mücadele ancak sporcunun kendisinin en iyi versiyonu
olduğu duruma dönüşmesiyle mümkün olabiliyor. Dolayısıyla bir sporcu aslında
sadece kendisiyle rekabet halinde, yani geçmesi gereken tek kişi kendisi. İşte
o anlarda zihninizi susturmak, içinizde beliren duyguyu kontrol altına almak
ancak yıllar boyu süren kişisel bir çalışmanın ürünü.
Meditasyon, nefes çalışması,
olumlamalar, farkındalık, an’da kalabilmek, yoga, günlük tutmak Djokovic için böyle
anları yönetmede kullandığı birer enstrüman. Mentorluk aldığı rehberleri, yaşam
koçları var ancak kendisinin de söylediği gibi duygularınızı yalnızca siz
yönetebilir ve düzeltebilirsiniz.
Novak Djokovic savaşın
parçaladığı bir ülkede bomba sesleri arasında korta çalışmaya giden bir
çocuk. Savaş döneminde bile disiplini,
çalışmayı, soğukkanlılığı koruyabilmiş. Genç yaşında yaşadığı bu zorluklar
kişiliğinin temel taşlarını oluşturuyor. En güzeli ise yaşadığı bu zorlukların
Djokovic’ in duygusal tarafını köreltmemiş olması…
22 Mayıs 1987’de Belgrad’da doğan,
Kopaonik’de büyüyen Nole, sporcu bir ailenin üç oğlundan biri. Ailesinde
profesyonel düzeyde futbol oynayan ve kayak yapanlar var. Tenise başlaması
babasının ona dört yaşındayken bir raket hediye etmesiyle başlıyor. Ailesinin
sahip olduğu restoranın civarındaki kortlarda tenis oynamaya başlayan Nole daha
o günlerde dünyanın bir numaralı tenis oyuncusu olmaya karar veriyor.
Pek çok oyuncunun olduğu gibi
genç Novak’ın da en büyük hayali Wimbledon’ı kazanmaktı. “Savaşın parçaladığı
bir ülkeydik, ailemin maddi durumu iyi değildi, herkes bana ve aileme teniste
bir numara olma hayalimin gerçekçi olmadığını, ülkede tenis geleneğinin bile
yeterli olmadığını söylerdi.” diyen Djokovic, dış koşullardan bağımsız olarak
kendi gerçekliğini yaratabileceğine inanmıştı. Hayat felsefesi, “Düşüncelerin
hayatını yaratır ve ne düşünürsen hayatına onu çekersin.” inancıyla
temelleniyordu.
Genç Novak’ın bu hayaline giden
yolda, yeteneğini keşfeden ilk kişi, Monica Seles, Iva Majoli ve Goran
Ivanisevic’i de çalıştıran Jelena Gencic’ti. Gencic, karşılaştığı bu çocuğun
Monica Seles’den beri gördüğü en büyük yetenek olduğunu, gelişmek istiyorsa
ülke dışına çıkması gerektiğini söylediğinde ailesi ağır maddi sıkıntılarına rağmen
oğullarının hayaline ve yeteneğine inanmayı seçer.
Nole, 1999’da Münih’teki Nikola
Pilic Akademisi’nde eğitime başlar. Genç Novak, uluslararası düzeyde oynamaya
ve maç kazanmaya başlayınca dikkatleri çeker ve 14 yaşındayken ailesine, karşı
konulması güç bir teklif gelir. O teklif Sırp raketin İngiltere adına
oynamasıdır. Annesi ,“Ruhunuzu satamazsınız.” diyerek bu teklifi neden
reddettiklerini açıklar. “Oğlum Britanya adına oynasaydı elbette maçları
kazanmak için korta çıkardı ama asla kalpten oynayamazdı.”
Novak Djokovic, 2003 yılında
profesyonel olur ve kariyerinde ilerlemeye başlar. Küçük bir çocukken kurduğu
ve ona bu hayali gerçekleştirmenin imkânsız olduğunu söyleyenleri unutmaz ve
okul öncesi eğitime erişme imkânı olmayan çocuklar için bir vakıf kurar.
Nole vakfını çok önemsediğini şu
cümlelerle anlatıyor: “Tenis bana kendimi anlatma fırsatı verdi. Özellikle
çocukların hayallerine ve kendilerine inanmaları ve hayatta her şeyin mümkün
olduğuna onları motive edebilmem için bana imkân sağladı. Bu, benim için
hayatta tenisten ve kupa kazanmaktan çok daha önemli.” Şu ana kadar 25 binden
fazla çocuğa ev sahipliği yapan vakfın vizyonu ise aslında Nole’nin vizyonunu
özetliyor: “Hayallerinize inanın, kendinize inanın!”
İlk Grand Slam şampiyonluğu
2008’de Avustralya Açık’ta gelmesine rağmen Nole, kariyerinde arzu ettiği ivmeyi
kazanamaz. Djokovic çok sıkı antrenman yapmasına karşın hedeflediği bedensel
güce kavuşamamaktan yakınır. Çocukluğundan beri süre gelen hafif derece astım,
alerji ve solunum zorluğu, maçlarda çok zorlanmasına, sık sık sağlık molası
almasına neden olur. O nedenle 2010 yılı sağlığı ve tenis kariyeri açısından
çok önemli bir dönüm noktası kabul edilir. Zira Avustralya Açık’ta oynarken onu
izleyen doktor Igor Cetojevic, Nole’nin beslenmesinden glüteni, süt ürünlerini
ve rafine şekeri çıkarır, Nole de kendisindeki değişimi hisseder.
Doktor Cetojevic sayesinde yeni
bir beslenme düzeni ve kuantum fiziğiyle tanışır, 10 yıl içinde tamamıyla
kendine özel vegan bir beslenme sistemine geçer. Bununla beraber detoks, meditasyon,
nefes çalışması, yoga ve stres yönetimi üzerinde çalışmaya başlar ve bütün
bunları hayat tarzı haline getirir.
2010 yılındaki bu dokunuş Nole’ye
pek çok kişiye göre tenis tarihinin en iyi sezonu denilen 2011 sezonundaki
başarıları getirir. Nole o sezon Avustralya Açık, Wimbledon, Amerika Açık’ı
kazanır. Ayrıca beş Masters’tan da galip ayrılır. Sezonu zirvede tamamlar. O
sezonun ardından Djokovic’in yükselişi başlar. Kupalar ardı ardına gelir.
Tabii bu yükseliş sırasında
birkaç kez düşüşler de yaşar. İşte o zaman hem fiziksel hem duygusal hem de
mental açılardan istikrarı kazanma vakti gelir.
Teniste istikrarı sağlamak birçok
açıdan zor. Zira fiziksel, duygusal ve zihinsel unsurları rekabet ortamında
istikrarlı bir şekilde sürdürebilmek yorucu olabiliyor.
Novak Djokovic de bunu
deneyimleyen oyunculardan biri. Kariyer Grand Slam’ini kazandıktan ve efsane
bir sezon geçirip dünya bir numarası olduktan sonra bir şampiyon kendisini yeni
hedeflere yöneltecek motivasyonun devamlılığını nasıl sağlar?
Nole bu dönemle ilgili olarak, “Kupaları
kazandığım için tabii ki çok mutluydum ama tam anlamıyla kendimi ‘doyuma
ulaşmış’ hissetmiyordum.” diyor. “Tenise olan adanmışlığım sebebiyle teniste
geliştiğim kadar duygusal anlamda olgunlaşmamıştım, içimdeki çocuğu kenara
itmiştim. Mutluydum ama bir eksiklik vardı. Bunu bulup çözmem gerekiyordu.”
Nole’nin zor zamanları 2016 Wimbledon’da
üçüncü turda elenmesiyle başlar. Ardından Ağustos ayında “Kariyerimin en büyük
hayal kırıklığı” olarak nitelendirdiği Olimpiyat yenilgisini Rio’da Juan Martin
Del Potro karşısında alır.
“Kendime çok fazla baskı kurmuştum,
her şey güzel gidiyordu, bir numaraydım, ülkem adına oynamak ve kazanmak benim
için çok önemliydi ve altın madalya kazanmak için tam zamanıydı.” diyen
Djokovic’in 2008 Pekin Olimpiyatları’nda kazandığı bronz madalyanın yanına bir
altın koyma hedefi vardır ama bu baskıyı ve aşırı motivasyonu iyi yönetemez.
2017 yılı da iyi başlamaz, üst
üste aldığı şok yenilgiler, tüm takımıyla yollarını ayırması, eşiyle sorunları
olduğuna dair dedikodular, ikinci çocuğunun doğumu derken ip Wimbledon’da
çeyrek finalde Tomas Berdhcy’e karşı sakatlık sebebiyle maçtan çekilmesiyle
kopar ve sezonu kapatır.
Ancak en kötüsünü henüz görmemiştir.
2018 yılı, Avustralya Açık’ta dördüncü
turda genç Hyeon Chung’a karşı aldığı şok yenilgiyle başlar. Şubat ayında
dirseğinden ameliyat olur. Sabırsızlık huyunu aşamaz, kendisine yeterince
iyileşme fırsatı vermeden kortlara geri döner, üst üste yenilgiler alır ve
Miami Açık’ta ikinci turda aldığı yenilgi onun için bardağı taşıran son damla
olur.
Eşi Jelena o dönemden şöyle
bahsediyor: “Yaklaşık iki yıl süren dirsek sorunu Nole’yi mental olarak
dağıtmıştı. Miami yenilgisi sonrası hepimizi topladı ve ‘Benden bu kadar.
Altı ay mı, bir sene mi yoksa sonsuza
kadar mı bırakıyorum bilmiyorum. Sponsorları arayın ve durumumu bildirelim.’
dedi.”
Jelena daha sonra ailecek tatile
çıktıklarını ve kendisinin her gün çocuklarla tenis oynamaya gittiğini, üç-dört
gün sonra Novak’ın korta gelip kendilerini izlediğini, ne kadar eğlendiklerini
gördüğünü ve 10. günde tenis kıyafetlerini giymiş halde onlarla korta çıktığını
ve “Marian’ı arayacağım, benimle tekrar çalışmasını isteyeceğim.” dediğini anlatır.
Novak Djokovic bu süreçte
ağrılarından kurtulmuş, kafasını netleştirmiş, içinde bahsettiği sorunları
çözmüş olarak çıkar ve istediği sonuçlar gelmeye başlar. Kötü başlayan 2018
sezonu, rüya gibi bir ikinci yarıyla devam eder. Nole hem Wimbledon’ı hem
Amerika Açık’ı kazanır ve araya da iki tane Masters 1000 kupası ekler.
2019’u ikisi Grand Slam olmak
üzere beş kupayla kapar. 2020’de koronavirüs salgını sebebiyle turun
durdurulmasına kadar 18-0’lık bir seri yakalar.
Novak Djokovic’den bahsederken ezeli rakipleri Roger Federer ve Rafel Nadal’la olan ilişkisine değinmemek olmaz. Nole, “Yıllar içinde birbirimizin oyununu çok geliştirdik, birbirimizi daha iyi olmaya zorluyoruz.” diye anlatıyor onlarla olan ilişkisini. Rafa ve Roger ile yaptığı maçlarda taraftar desteğinin daha çok rakiplerinde olmasının oyununa olan psikolojik etkisini yönetmeyi başardığını söylüyor.
“Ben limitlere inanmıyorum.
Bunlar zihnimizin, egomuzun illüzyonları. Hayallerinize inanın, hayaliniz varsa
sakın pes etmeyin. İnanç, umuttan daha önemli bir kelime benim için. Bir kişinin
hayallerine ulaşması için onlara gerçekten inanması gerekli.” diyor Nole.
Kendine has muzip espri anlayışı,
bitmek bilmeyen hedefleri, zarafeti, cesareti, taklitleri, ciddiyeti… İyi ki
doğdun Novak Djokovic!
“Hayat sonsuza kadar devam eden
bir yolculuktur. Açık bir zihin ve kalple herkesten bir şeyler
öğrenebilirsiniz.”
Yorumlar
Yorum Gönder