Avustralya Açık Şampiyonları Naomi Osaka ve Novak Djokovic !

Sevgili tenis severler merhaba,

Avustralya Açık geçtiğimiz Pazar günü tek erkekler finaliyle sona erdi. Geçen  haftaki yazımda turnuvada çeyrek final eşleşmelerine geldiğimizi ve heyecanın sona doğru giderek arttığından bahsetmiş, ilk haftanın genel bir özetini yapmıştım. Kadınlarda ve erkeklerde son 8’e kalan oyuncular ve takımları için sezona iyi bir başlangıç yapmak büyük bir motivasyon olsa da kupayı kazanmak en büyük ödüldü ve bunu da Naomi Osaka ve Novak Djokovic başardı.


Görsel Kaynağı: Avustralya Açık

Şampiyon Naomi Osaka!

Grand Slam kazanmak bir tenisçinin kariyeri boyunca ulaşmaya çalıştığı en büyük hedeflerden biri. 23 yaşındaki Naomi Osaka 4. Grand Slam finalinde 4. Şampiyonluğunu kazanarak adını tenis tarihinde Monica Seles ve Roger Federer ile aynı yere yazdırdı. Dünya iki numarası Osaka, aslında çok değil bundan sadece iki buçuk yıl önce kariyerinde ilk defa Amerika Açık’ta finale çıkmış ve bir inanılmazı başararak tenis tarihinin en büyük oyuncularından biri olan Serena Williams’ı kaotik ortamıyla aylarca konuşulan finalde yenmeyi başarmıştı. Bu başarıyı vurgulamak çok önemli çünkü bu aslında Osaka’nın oyuncu olarak profilini ve mental gücünü bizlere gösteriyor. Osaka’nın 20 yaşında, tenisin en büyük mabetlerinden biri olan Arthur Ashe Stadyumunda on binlerce Serena Williams taraftarı önünde sergilediği oyun, gösterdiği odaklanma ve soğukkanlılık Japon oyuncunun ileride yapabileceklerinin yalnızca bir ön gösterimiydi. Şimdi o günden bugüne gelindiğinde 1.80 cm’lik boyuyla turun en atletik ve kuvvetli oyuncularından biri olan Naomi Osaka’nın servisleri, returnleri, balyoz gibi inen forehandleri, akıl dolu oyunu, mental gücüyle iki sert kort Grand Slam’ini ikişer defa (Amerika Açık ve Avustralya Açık) kazanması aslında pek çok kimse için sürpriz değil ama yine de çok heyecan verici.

Öte yandan kadın tenisinde bir istikrar sorunu var ve bu haklı eleştirilere sebep oluyor. Rekabet çetin, çok kaliteli oyuncu var ve bunların içinden örneğin yedisi son 10 Grand Slam’de şampiyon oldu. İzleyici açısından kadın turunda, erkeklerdeki Büyük 3’lü dominasyonu gibi bir örnek olmadığı için, bu durum taraftar bağlılığı yaratma noktasında da sıkıntı oluyor. Örneğin bir Grand Slam’de şampiyon olan bir oyuncu ( 2020 Avustralya Açık şampiyonu Sofia Kenin’in bu yıl 2. turda elenmesi gibi) diğer yıl aynı turnuvada bir varlık gösteremediğinde, ister istemez yetenekleri, istikrarı ya da kalitesi sorgulanabiliyor. Naomi Osaka aktif kadın oyuncular içinde kazandığı dört Grand Slam’le Serena Williams (23), Venus Williams (7) ve Kim Clijsters (4)’ın olduğu gruba katıldı. Naomi Osaka’nın turdaki bu istikrarı bile başlı başına büyük bir başarı.

Geçen hafta yazdığım gibi Naomi Osaka performans ve mental güç açısından turnuvada şampiyonluğun benim için en büyük favorisiydi. Çok da zor bir kurası vardı ama final yolunda onu çok zorlayan tek karşılaşma, turnuvanın 2020 finalisti Garbine Muguruza ile yaptığı maçtı. Maç puanı çevirip sonrasında hiç hata yapmadan tabiri caizse maçı Muguruza’nın elinden alan Osaka, yarı finalde Serena Williams ile bir kere daha karşılaştığında benim asıl merak ettiğim Osaka’nın kazanıp kazanmamasından ziyade Williams’ın performansıydı. Serena Williams’ı hamilelik dönüşünden sonra ilk defa bu kadar fit ve hareketli gördüm, servis-return-forehand silahlarının yanı sıra savunma oyununu müthiş geliştirmişti,.  Ancak Serena bu maçta kendi oyununu oynayamadı ve turnuvaya veda etti.

Naomi Osaka’nın finaldeki rakibi geçen sene Amerika Açık yarı finalinde süper bir üç setlik maç yaptığı Amerikan kolej tenisinden gelen Jennifer Brady idi. İlk Grand Slam finaline çıkan Brady, “sıkı çalışıyorum ve bu finallerde olmayı hak ediyorum” dediği maçta heyecanıyla baş etmeye çalıştı ama Osaka maçın başından ağırlığını ve sakinliğini koyunca, finalde beklenen çekişme olmadı. Maç skoru 6-4, 6-3 bitti ve Osaka ikinci kez Avustralya Açık’ta şampiyon oldu.

Grand Slamlerde kadın maçlarının en azından çeyrek finallerden itibaren erkeklerdeki gibi beş set üzerinden oynanması gerektiğini savunanlardan biriyim, bu konuya özellikle değinmek istiyorum. Şöyle bir zihninizi yoklarsanız, tenis izleyicisinin aklında kalan efsane maçların, çoğunlukla beş setlik erkek maçları olduğunu göreceksiniz. Kadınlarda oyuncunun maçı geri çevirebilmek için vakti kalmıyor. Örneğin bu maçta 2. sette Jennifer Brady’nin baskıyı biraz daha iyi yönetmeye başladığı ve oyununun  hareketlenmeye başladığı bir an vardı ancak Naomi Osaka’nın gereken yerde gaza basmasıyla, Brady set içinde kendisine bir şans yaratamadı. Ancak bu maç erkek finalleri gibi 5 set üzerinden oynansaydı yani bir oyuncunun maçı kazanması için üç set alması zorunlu olsaydı, maç belki uzayacak ve bizler bambaşka seviyede bir çekişme izleyebilecektik. Bu turnuvada gördük ki maçları heyecanlı yapan ve akılda kalmasını sağlayan çoğunlukla 5.sete uzaması ve bu sette yaşanan drama. Bazı tenis izleyicilerinin erkek maçlarının kadın maçlarından daha kaliteli/keyifli/heyecanlı olduğuna dair yaptığı propagandaların temelsizliğini bir kez daha gördük. Üç sette biten erkekler finali izleyenlere ne büyük bir heyecan yaşattı ne de heyecanlı bir çekişmeye sahne oldu.

Görsel Kaynağı: Getty Images


Naomi Osaka bu yılki şampiyonluğuyla büyük bir iş başardı ve aslında geçen yıl Amerika Açık’ı kazanmadan önce kariyeri ve hedefleriyle ilgili olarak söylediği “Dur durak bilmeden her şeyi kazanmak istiyorum. Gelecek Grand Slam, gelecek turnuva, gelecek olimpiyatlar… Tekrar ve tekrar kazanmak”  olarak nitelediği hedeflerinde ne kadar ciddi olduğunu bir kere daha gösterdi. Naomi Osaka, “Serena 1 numarayken, aslında herkes ona karşı bir şansları olmadığını bilirdi. Kendim için de ilerde bunu istiyorum. Kendimi kişi olarak değiştirmek istemiyorum ama en azından soyunma odasında yaklaşılmaz ve çekinilen biri olmak istiyorum.” demişti yine aynı açıklamasında. Takımında tecrübeli koç Wim Fissette ile iyi bir uyum yakalayan, Maria Sharapova’nın fitness koçu Yutaka Nakamura ile fiziksel olarak daha da güçlenen ve dinçleşen Osaka tenisin çoğunlukla beyazların hâkim olduğu bir spor olmasından dolayı kendisini siyahi toplumun bir temsilcisi gibi düşündüğünü ve bu sebeple “kaybetmemesi gerektiğini” hissettiğini de söylüyor.

Kazandığı her büyük başarıyla yıldızı daha da parlayan Naomi Osaka global çapta bir süper star. Bu konumunu sadece genç yaşında elde ettiği başarılarıyla değil, toplumsal olaylarda gösterdiği karakter ve lider kişiliğiyle elde ettiğini de söyleyebiliriz. (Black Lives Matter protestolarına destek vermek için Western&SouthernOpen ‘da yarı final öncesi maçtan çekilmesi / Amerika Açık’ta her maça polis şiddetiyle öldürülen siyahilerin isimlerinin yazılı olduğu maskelerle çıkması ve bunu özellikle Japon sponsorları kaybetme tehlikesi olduğunu bile bile yapması gibi.)

Forbes dergisinin 2020 yılında açıkladığı verilere göre 2019 yılında 37,4 milyon dolarlık kazançla tarihte en çok kazanan kadın atlet olan Osaka, son dört senedir kadınlarda birinciliği elinde tutan Serena Williams’ı geçti. Nike, Yonex, Mastercard, Nissin Foods, ANA, Shisedo, Citizen gibi büyük firmalarla milyon dolarlık sponsorluk anlaşmaları olan Osaka için Nike, Roger Federer’e yaptığı gibi özel bir logo tasarladı. Sadece ona özel turnuva kıyafetleri giymesi gibi kendi logosuyla çıkan bir günlük giyim koleksiyonu da var. Başarıyla gelen bu özel ve ayrıcalıklı konum, tenis izleyenlerin de sürekli gündeminde tutuyor. Önümüzdeki 10 yılda kadın turunda çok önemli bir dominasyon kuracağını düşünenlerin sayısı ben dahil çok fazla.

“Sert kortta oynayarak büyüdüm, toprak ve çim kortlarda mühim olan rahat hissetmek henüz o noktada değilim ancak bu zeminlerde başarılı olmak için ihtiyaç duyduğum her şeye sahibim, daha fazla tecrübe gerekli” diyen Osaka öz güveni ve kendine inancıyla turda büyük bir güç ve tehlikeli bir rakip.


Şampiyon Novak Djokovic !

Dünya 1 numarası Novak Djokovic daha önce sekiz defa kazandığı bu turnuvaya bu sene mental olarak zor bir başlangıç yaptı. 14 gün boyunca odalarından bir an olsun bile çıkmadan karantina yapmak zorunda kalan 72 oyuncuyla irtibata geçip onların şartlarını iyileştirmek için turnuva direktörü Craig Tiley’e yazdığı e-postanın basına sızmasıyla bir anda Avustralya medyasının sert manşetlere taşıdığı Djokovic, bu durumun kendisini psikolojik olarak engellemesine izin vermedi. Finale kadar kendisinden en iyi performanslarını izleyemesek de finalde şapka çıkartan bir oyunla Daniil Medvedev’i üç sette geçip bir kez daha şampiyon oldu ve kendi deyimiyle Avustralya Açık ile olan “aşk ilişkisine” kaldığı yerden devam etti.

Roger Federer nasıl Wimbledon’da 8 şampiyonluk aldıysa, Rafael Nadal bana göre geçilmesi neredeyse imkansız bir rekoru Roland Garros’u 13 kez kazanarak elinde tutuyorsa, Avustralya Açık da Novak Djokovic için böyle özel bir turnuva.  Nole, sekiz defa kazandığı bu turnuvada elbette her zaman en büyük favoridir. İlk bültende de yazdığım gibi bir turnuvaya büyük 3’lüden katılım varsa finalde ikisini görmemek sürpriz olurdu. Turnuvada bu açıdan sürprizi setlerde 2-0 öndeyken maçı beş sette Stefanos Tsitsipas’a kaybeden Rafael Nadal yaptı.

Novak Djokovic’in kurası bana göre çeyrek finale kadar onu zorlayabilecek oyunculardan oluşmuyordu. Ancak 3. Turda setlerde 2-0 önde olduğu Taylor Fritz maçında 3. setin başında bir topa uzandığı esnada karnından bir sakatlık yaşayan, bir sağlık molası alan ve maçı 5 sette tamamlayabilen Djokovic, maç sonu karnında bir kas yırtılması hissettiğini söyledi. Bu açıklama tartışma yarattı, çok sayıda tenis izleyicisi Nole’nin bazı maçlarda ciddi bir sakatlığı yokken dahi sağlık molası alıp rakibinin kafasını karıştırdığı fikrine sahip. Özellikle bu turnuvada geçen sene Dominic Thiem karşısında finalde aldığı sağlık molası dönüşünde Thiem’in önünü kesip şampiyon olması, kendisine şüpheyle yaklaşılmasına sebep oldu. Ancak Nole, sonraki turlarda durumundan özellikle bahsetmemeyi seçti.

Djokovic final yolunda Milos Raonic, Alex Zverev ve turnuvanın sürprizi Aslan Karatsev’i kolay geçti ve finalde onu zorlayabileceği düşünülen Rus Daniil Medvedev ile eşleşti.

20 maçlık bir galibiyet serisine sahip Medvedev, 3.turda beş set oynadığı Filip Krajinovic maçı dışında finale kadar oldukça sağlam bir performans gösterdi. Çeyrek finalde vatandaşı Andrey Rublev’i, yarı finalde ise Rafa Nadal’ı turnuva dışında iten Stefanos Tsitsipas’ı üç setlik maçlarla geçti.


Görsel Kaynağı: Tennis Australia / Avustralya Açık


Durum böyle olunca pek çok tenis severin finalde beş setlik başabaş bir mücadele beklediğini söylersem yanlış olmaz. Ancak Novak Djokovic, Rod Laver Arenaya zihnindeki “final modu” düğmesini açarak gelmişti ve daha ilk puandan inanılmaz bir yoğunluk, istikrar ve ciddiyet gösterdi. Oyununun seviyesi gerçekten çok yüksekti, takımına katılan eski Wimbledon şampiyonu Goran Ivanisevic’in servisinin gelişimine katkısı gözle görülür ölçüdeydi. Medvedev’in güçlü servislerine yaptığı returnler inanılmazdı, rakibinin ayaklarının dibine gönderdiği toplar, çok zor vuruşları sanki çok kolaymış gibi gösterişi, yoğunluğu, dikkati ve bir duvar gibi savunmasıyla dört dörtlük bir performans gösterince Medvedev bu duruma çare bulamadı. 1 saat 53 dakika süren üç setlik maçın sonunda Novak Djokovic, Daniil Medvedev’i 7-5, 6-2, 6-2 ile geçerek 9. Kere Avustralya Açık’ta şampiyon oldu ve Grand Slam sayısını 18’e yükseltti.

Kupa konuşmaları teniste benim en sevdiğim anlardandır. Daniil Medvedev seyirciyle iyi bağ kurabilen, kendisini güzel ifade edebilen bir oyuncu. Konuşmasında büyürken Novak Djokovic’i bir ilah gibi gördüğünü ve Monaco’da kendisi sıralamalarda 500-600 arasında yer alırken Nole ile bir antrenman yaptıklarını ve Nole’nin sanki arkadaşlarmış gibi kendisine sorular sorup ona çok iyi davrandığını anlattı. Bunu yaptığı esnada Nole’nin çoktan dünyada 1 numara olmuş ve Wimbledon’u kazanmış olduğunu da ekledi. Avustralya medyasının üzerine çok gittiği, sonra da sakatlık meselesinde yalan mı – gerçek mi konularının çok konuşulduğu bu çok zorlu psikolojik süreci başarıyla atlatan Nole’ye, rakibinden büyük bir jest olarak değerlendiriyorum bu kupa konuşmasını. Nole de bu güzel konuşmaya aynı şekilde Medvedev’i onurlandırarak, çok samimi bir şekilde cevap verdi.

Karın kasındaki yırtık meselesine gelince final maçı sonrasında verdiği demeçte: “Sakatlığım kas yırtığıydı. İnsanlar bunun hakkında şüpheye düştüler ama MRI sonuçlarında da görünüyor ki bu bir yırtık. Bunun doğrulamasını doktorlar yapabilir. Son bir MRI çektirip duruma göre tura ara verip vermeyeceğime bakacağım” demişti. Daha sonra turnuvada geçirdiği bu süreçle ilgili bir belgeselin de yıl sonuna doğru yayınlanacağını duyurdu.

Novak Djokovic’in tenis severler arasında Roger Federer ve Rafael Nadal kadar çok sevilip sevilmediği hep konuşulur. Novak Djokovic bana göre çok özel bir oyuncu, duygusal, savaş zamanı zorluklarla büyümüş ve engelleri aşmaya çok alışmış bir oyuncu. Tenisçiler arasında sevilen, onları dinleyen ve kendince yardımcı olmaya çalışan egosuz bir şampiyon. Kişiliğini ve günlük hayatını pandeminin başında turun durduğu dönemlerde instagramdan yaptığı yayınlarla çokça paylaştı. Yaşam tarzı, alışkanlıkları, beslenme, yoga- meditasyon ilişkisi gibi tercihleri bazı çevrelerce alaya alınsa dahi bunları paylaşmaktan çekinmedi. Bu açıdan aslında kendi gerçeğini ve seçimlerini taviz vermeden yaşadığını söyleyebiliriz. Büyük hatalar da yaptı kariyeri boyunca ve bunların bedelini de en ağır şekilde ödedi. (Bu bedel ister prestij kaybı olsun, ister bir GS’den diskalifiye edilmek olsun, ister güvenilirliliğinin sorgulanması olsun.)

Roger Federer, Rafael Nadal ve Novak Djokovic rekabetini izleyebildiğim için kendimi çok şanslı hissediyorum. Aslında bu gruba Andy Murray ve Stan Wawrinka gibi iki müthiş oyuncuyu da eklemek isterim. Her ne kadar sakatlıklar başlarına çok büyük belalar açmışsa da erkeklerde son 15 senede bu kadronun başı çektiği harika turnuvalar izledik. Nole, Medvedev maçı öncesi “Herkes yeni nesil oyuncuların bizim yerimize geçeceğini söylüyor ama bu henüz gerçekleşmedi. Onlara saygı duymakla beraber, hala yapacakları çok şey var. Burada durup onlara kolaylıkla bunu teslim etmeyeceğim. Bunun için bir taraflarını yırtmalarını sağlayacağım.” demişti ve dediğini de yaptı.

Novak Djokovic’in iki önemli hedefi var, bunlardan ilki Grand Slam sayılarında Roger ve Rafa’yı yakalamak ve onları geçmek. Diğeri de Roger Federer’in 310 haftayla tüm zamanların en çok 1. sırada kalma rekorunu geçmek. Nole aldığı bu son zaferle 8 Mart haftası Federer’in kırılması bu çok zor rekorunu kıracağını da garantiledi.

Grand Slam sayısında 18’e ulaşarak Roger ve Rafa’nın 20’şer majörüne yaklaşan Nole’ye bu rekabetleri sorulduğunda ise şöyle dedi: “Roger ve Rafa bana ilham veriyor. Onlar devam ettikçe ben de edeceğim. Yıllar içinde birbirimizin oyununu çok geliştirdik, birbirimizi daha iyi olmaya zorluyoruz, motive ediyoruz ve limitlerimizi zorluyoruz.”

Yorumlar

Popüler Yayınlar