Sevdiğim tenisçiler: Steffi Graf

Herkese yeniden merhaba,

Sezonun ilk Grand Slam’i olan Avusturalya Açık’ın başlamasına çok az kaldı. Hem erkek hem de kadın tenisçiler şampiyona öncesi Doha ve Brisbane’deki turnuvalarda hazırlıklarına devam ediyorlar. Bu yıl 16 Ocak’da başlayacak olan turnuvada yine seyredebildiğim tüm maçları buradan sizinle paylaşmak niyetindeyim ama bugün ara ara yaptığım bir şeye devam ediyorum ve size sevdiğim tenisçileri anlatıyorum.

Geçen gün twitterda Roland Garros’un resmi sayfasında bir soru vardı. Tenisi neden seviyorsunuz diye sormuşlardı. Benim için cevabı çok basit!! Ben oyuncuları seviyorum, yani oyunculara sempati duyuyorsam ancak maçları seyredebiliyorum. Oyuncudan bağımsız hiçbir oyun bana çekici gelmiyor, diğer sevdiğim sporlar için de bunu söyleyebilirim. Belki kendim oynamadığım için böyle hissediyorumdur ama ben de zaten sadece bir izleyiciğim,bu kadar lüksüm olsun artık:)

Bugün bahsetmek istediğim oyuncu bir dönem maçlarını seyrederken hep amansız rakibini tuttuğum, sonradan da neredeyse aşka düştüğüm bir efsane: Steffi Graf

Ben , Graf’ın Gabriela Sabatini ile yaptiği maçları çok hayal meyal hatırlıyorum keza Navratilova için de aynı şeyleri söyleyebilirim. Onları kaçırdım, ama Graf’ın parlarken ki hallerini çok iyi hatırlıyorum, kazandığı 22 Grand Slam maçının yaklaşık olarak yarısında ben de izleyiciydim:)

Onunla ilgili ilk söyleyebileceğim çok soğukkanlı olmasıdır ama bu donukluk değil asla. Hiç çok hırslandığını, kendini kaybettiğini, kortta kriz geçirip raket fırlattığını yada tam tersi çok önemli puanlar kazandığında çok aşırı tepki verdiğini görmedim. Benim sayfamda çok seviyorum diye anlattığım oyuncuların ortak özelliği bu aslında. Ben kendi hayatımda da böyleyim, iddianız kendi içinizde kendinizle olduğunda ve tevazunuzla devam ettiğinizde bende bir değer kazanıyor.

Steffi Graf’i en çok Monica Seles ile yaptığı maçlarda hatırlıyorum. Yazımın başında da söylemiştim ben o zamanlar Seles’i tutuyordum. Sanırım o zamanlar Graf herkesi yeniyordu ve ben bunu sıkıcı buluyordum ve Seles kazanınca garip bir haz alıyordum:) Bu olay Monica Seles’in yine Graf’la yaptığı bir maçta bıçaklanmasına kadar böyleydi. Daha sonra Seles uzunca süre kortlarda yoktu, o dönemde ben Graf’ı sanırım daha farklı izlemeye başladım. Graf, yan çizgiye paralel topları, olgun tavırları, süper tekniği, çevikliği ile bir bütün olarak bence tenis tarihinin gelmiş geçmiş en önemli sporcularından birisi. Sadece Grand Slamlerde 22 tane şampiyonluğu var, dünya 1 numarasında o kadar süre kaldı ki, şu ana kadar başka bir oyuncu bu rekoru kıramadı. Babası hayatında çok ağır bir figürdü, zaten genelde de aileler çocukları üzerinde bu tarz bireysel sporlarda çok belirleyici oluyor. 1995’de babasının vergi konusunda bir problemi oldu devletle ve Graf üstündeki baskısı bitti. Özel hayatına çok müdahale ettiği, her kararına karıştığı söyleniyordu.1999’da Graf, Andre Agassi ile görüşmeye başladı, Graf'ın son kazandığı kupa da o yıl aldığı Roland Garros şampiyonluğuydu ve jübilesini de yapmış oldu. 2001'de de Agassi ile evlendi ve iki çocuk sahibi oldu. Şimdi Las Vegas’ta Andre Agassi ile birlikte özellikle yardıma muhtaç çocuklar için açtıkları okul ve dernekleri için çalışıyorlar. Özellikle yardım amaçlı ve tenisi tanıtıp sevdirme amaçlı yapılan organizayonlara katılıyorlar.

Ben izleyici olarak Stefanie Graf’ı seyretmiş olmanın büyük keyfini yaşıyorum ve onu çok seviyorum. Kalitesini, oynadığı tenisi, tekniğini zaten bütün dünya biliyor. Kişiliği, espri anlayışı, olgunluğu 19 yaşındayken de yanındaydı jübilesini yaparken de yanındaydı. Bence en büyük kazancı buydu. Martina Hingis ile yanlış hatırlamıyorsam Roland Garros finalinde yaptığı maçta Hingis’in sportmenlik dışı hareketine şampiyonluk konuşmasında daha çok gençsin, daha çok kupa kazanırsın diye cevap verişinden tutun, yine başka bir Grand Slam de seyircilerden birisinin benimle evlen diye bağırmasına servis atarken durup kaç paran var diye espriyle cevap vermesi ona dair söylenebilecek birkaç örnektir. Alman disiplini, yüksek kişisel beceriler ve ahlakla buluşmuş ve sonunda ortaya tenisin en büyük isimlerinden biri olan Stefanie Maria Graf’ı ortaya çıkarmıştır.

Martina Navratilova’yi, Chris Evert ve Billie-Jean King’i seyretme şansım olmadı, ama Graf’tan bu yana seyrettiğim oyuncular içinde sadece kazandıği kupa sayısı olarak değil ama hem tevazusu hem istikrarı hem tekniği ile ona yaklaşan bir kadın tenisçi hatırlamıyorum. Williams kardeşler de azımsanmayacak sayıda Grand Slam kazanan ve tenisi domine eden önemli figürler ama bence Graf’ın hem kişiliğine hem de istikrarına bu anlamda yaklaşamadılar. Önümüzdeki yıllar bir Graf daha çıkarır mı bilmem ama benim hayallerimde yakın bir tarihte Las Vegas’da çok sevdiğim Agassi- Graf çiftiyle tenisi ve çocuklar için yapılan çalışmaları konuşmak var:)

Herkese selamlar, sevgiler…

Yorumlar

  1. Adsız16.1.12

    Bu oyuncular ve yaşadıkları yıllar çok önemli. Geçmişte kalan şu an hiç bir spor dalında göremediğimiz spor ahlakı bitmek üzere...Tenis yine en dirençli spor dallarından biri. Kültür ve eğitim altyapısı bu sporu ayakta tutuyor. Ülkemiz gibi futbolla yatıp kalktığı halde futbolu ayaklar altında olan yerlerde sonuç hep hüsran. Tenisçi yetişmiyor, yetişenler geçmişteki isimler gibi her yönü ile akılda kalacak nitelikte değil. Bizde kötü ama dünya da da spor malesef yozlaşma kurbanı... Organiği yokmudur acaba :D

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar