TENİSİN YENİ HEYECANI: LAVER KUPASI

Tenisin en büyük ve efsane oyuncularından biri olan Rod Laver'i onurlandırmak amacıyla düzenlenen Laver Kupası'nın ikincisi bu yıl Chicago'da tenis severlerle buluştu.

20-23 Eylül tarihleri arasında, Chicago Bulls'un muhteşem stadı United Center, 3 günlük turnuvaya ev sahibi oldu. Amerikalılar gerçekten hem organizasyon yapmayı hem de bunu pazarlamayı çok iyi biliyorlar. Laver Kupası geçen sene ilk defa Prag'da düzenlendiğinde Roger Federer- Rafael Nadal ikilisinin dışında ortama ve etkinliğe dair muhtemelen pek çok kişinin aklında bir sahne kalmamıştır.

Bu yılki organizasyon tam anlamıyla harikaydı. Oyuncular bu organizasyonun en önemli kısmı ama gördük ki, tenisi yüzbinlere seyrettirmek aslında hiç zor değil. Bir basketbol ve Amerikan futbolu şehrinde günlük 18 binden fazla seyirciyi 3 gün boyunca stada çekmek kolay bir iş değil. Benim Grand Slamler dahil görsel olarak teniste gördüğüm en iyi organizasyondu. Gala yemeğinden basın toplantılarına, lansmanına kadar herşey en ufak detayına kadar düşünülmüş, harika planlanmış ve harcamadan kısıntı yapılmamış.


Laver Kupasının detaylarına geçmeden biraz isim babası Rod Laver'den bahsetmek istiyorum. Rod Laver 1938 doğumlu ve 15 yaşındayken Avustralya Davis Kupası kaptanı Harry Hopman onu tenise konsantre olması için okulu bırakıp Brisbane'e taşınmaya ikna etmiş. 3 yıl içinde Davis Kupası takımına seçilmiş, korttaki hızı ve gücü sebebiyle kendisine "roket" lakabı takılmış bir oyuncu. 1962'de Takvim Grand Slami dediğimiz 4 büyük turnuvanın hepsini kazanmış ama harcamalarını karşılamak için profesyonel olmuş. Böyle olunca da Grand Slamlerde oynamasına izin verilmemiş. Tam 5 yıl boyunca gösteri maçları yapmış ve 1966'dan itibaren Amerika turunda arka arkaya tam 19 turnuva kazanmış.

Nihayet 1968'de Açık Dönem dediğimiz uygulama ile profesyonel olan sporcular da Grand Slamlere katılma hakkını kazanınca Rod Laver 1969'da bir kez daha Takvim Grand Slam'i yapıp bunu yapan ilk ve tek oyuncu olmuş. Kort içi ve kort dışındaki tavırlarıyla da örnek bir oyuncu. Ve ne mutlu ki böyle  büyük bir değer hayattayken onun onuruna bu denli görkemli ve prestijli bir turnuva düzenleniyor.



İşin en güzel kısmı bu turnuvanın prestijinden dolayı - sıralamada oyunculara bir yarar sağlamaması yada bildigim kadarıyla bir para ödülü vermemesine rağmen- bu onura dahil olmanın oyuncular için büyük önem taşıması. Tenise bırakılabilecek en harika miraslardan biri bu turnuva bence.

Turnuvanın planlamasının arkasında Rod Laver ile çok yakın ilişkileri olan Roger Federer olduğunu düşünüyorum. Ayrıca USTA( Amerika Tenis Federasyonu) 'nın yaklaşık 10 milyon Dolarlık bir sponsorlukla bu organizasyona destek verdiği konuşuluyor. Muhakkak ki reklam, Tv ve bilet gelirleriyle bir karşılığı belli oranda dönecektir ancak böyle bir turnuvaya en baştan destek verilmesi ders alınacak bir zihniyet.





Gelelim Laver Kupası'nın işleyişine: Avrupa Takımı ve Dünya Takımı diye 2 takım var. İlk 3 yıl için kaptanlar Avrupa'da Bjorn Borg; Dünya Takımında John McEnroe. 

Her takımın 6 oyuncusu var. Bunların ilk 4 'ü Atp sıralamasına göre, diğer 2'si Kaptanın seçimine göre belirleniyor. Maçlar Cuma, Cumartesi ve Pazar oynanıyor. Her oyuncu en az 1 kez maç oynuyor. Cuma günü kazanılan her maç 1 puan, Cumartesi 2 puan ve Pazar günü 3 puan alıyor. İki takımdan 13 puana ilk ulaşan Laver Kupasının sahibi oluyor. Maçlar 2 set üzerinden oynanıyor, eğer setlerde durum 1-1 olur ise 10 puanlık maç tie-break'i oynanıyor. 

Bu yılki Avrupa Takımı geçen yılı aratmayacak nitelikteydi: Roger Federer, Novak Djokovic, Grigor Dimitrov, Alex Zverev, David Goffin, Kyle Edmund ve yedek oyuncu Jim Chardy.

Dünya Takımı: Kevin Anderson, Diego Schwartzman, John Isner, Nick Kyrgios, Jack Sock, genç Frances Tiafoe ve yedek oyuncu Nicolas Jarry. 

Herkes gibi benim de en heyecanlandığım maç Federer - Djokovic ikilisinin çiftlerde beraber oynamasıydı. Birbiriyle ezeli bir rekabet içinde olan oyuncuların aynı takımda olması ve hatta çiftlerde beraber oynamasını izlemek harika bir duygu. 

Gün gün maçlardan bahsetmeyeceğim. Maçların hepsi çok heyecanlı ve keyifliydi. Birbirine çok yakın performanslar vardı. Oyuncuların takım içinde birbirileriyle dayanışmaları, özellikle Roger Federer'in Avrupa takımında Djokovic ve Zverev'e yaptığı koçlukları izlemek müthiş bir keyifti.

Aslında Dünya Takımının açıklanan ilk kadrosunda Juan Martin Del Potro vardı. Ama sanıyorum sakatlık sebebiyle çekilmek zorunda kaldı. Ancak hakkını vereyim Dünya takımının bütün oyuncuları harika bir uyum ve enerjiyle kalplerini ortaya koyarak oynadılar. 





Final günü ise Avrupa takımına kupayı Alex Zverev, Kevin Anderson'ı 6-7, 7-5, 10-7'lik skorla geçerek getirdi. 

İzlemesi müthiş keyifli, heyecanlı, harika bir 3 gün oldu. Gelecek sene Laver Kupası Cenevre'de, Federer'in memleketinde düzenlenecek. Ben Federer'in bu turnuvayla emekli olacağını düşünüyorum. Umarım yanılırım. Kort içinde ve kort dışında benim için gelmiş geçmiş en büyük oyuncu Roger Federer. Ne kadar çok izlersek o kadar keyifli.



Şimdi akıllara gelen bir soru da bu turnuvanın bir benzerinin kadın tenisine uygulanıp uygulanmayacağı. Bence böyle bir turnuva düzenlemek harika bir fikir. Bu tarz organizasyonlar tenise ilgiyi arttırır, oyuncuların kaynaşmasına da faydası var. Olumlu bir ortam herkesin işine yarar. Rod Laver'in kadın tenisindeki karşılığı herhalde açık ara Billie Jean King olur. Onun adına bir turnuvayla yine aynı formatta Dünya ve Avrupa takımı diye ayrılması ve buna göre oyuncuların seçilmesi, kadın tenisine olan ilgiyi arttırır ve bu da daha çok kız çocuğunun spora başlamasına sebep olabilir. Ne de güzel olur!



*Görseller Laver Cup Instagram sayfasından alıntıdır.

Yorumlar

Popüler Yayınlar